26.04.2012 14:25

HUMİK ASİT 'İN İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ

HUMİK ASİT 'İN İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ

 Topraktan çıkarılan ve özellikle genel adı “humus”, “hümik maddeler”, “hümik asitler”, “fulvik asitler”, “huminler”, “hemato-melanik asitler”, “humatlar”, “polifenoller”, "fenolik asitler" ve “organik maddeler” olarak bilinen maddeler eski zamanlardan beri birçok alanda genişçe kullanılmaktadır. Araştırmalar hümik asitlerin toprak humusunun bir parçası olduğunu ve yaşayan organizmalarda önemli bir rol oynadığını göstermiştir. Fakat, günümüzde hümik asitler topraklarda yeteri kadar bulunmamakta ve bitkiye geçememektedir. Araştırmalara göre topraktaki humus miktarı %2’in altına düştüğü zaman, toprak bitkilerin ihtiyaç duyduğu yeterli hümik asitleri bitkiye geçirememektedir. Bunun neticesi olarak da hümik asitler insan ve hayvan beslemesinde yeterli düzeyde olmamaktadır. Doğadaki en büyük karbon rezervlerinden birine sahip olan hümik asitler birçok değişik kaynaktan meydana gelebilmektedir. Örneğin toprak, su, kompost, bitki, mantar, yosun (bladderwrack, kelp, alg) ve mikroorganizma gibi.

Hümik asitler kararlı kümeler oluşturan doğal fenolik biopolimerlerdir. Bu kümeler öyle ki boyutları küçük bir proteinle boy ölçüşebilmektedir. Engebretson çözünmüş hümik asitlerin ikincil yapıları bağlamında mikro-organizasyonunu karakterize eden özellikleri tanımlamıştır. Bu büyük moleküller kendi aralarında çözelti içinde üç boyutlu pozisyonda düzenlenmiştir. Hümik asit molekülleri dendritik olarak düşünülmektedir. Şeklen bir merkezi zıvanadan dağılan tekerlek parmaklarına benzeyen ilkel-polimer üç boyutlu yapılardır. Yapısında önemli oranda karboksil ve hidroksil ana grupları barındırmaktadırlar. Membranların fiziko-kimyasal özellikleri üzerine temellendirilmiş hümik asit modelleri geliştirilmiştir. Hümik asitlerin demet gibi bir araya toplanması ile oluşan kütlenin ortalama çapı 700-1700 Å’dur. Dünyada biojeokimyanın önemli parçaları olan hümik asitlerin özelliklerinden bazıları bileşik yapma-çözünme potansiyeli, indirgeme-oksitleme ve karboksil ile hidroksil grupları gibi fonksiyonel gruplara sahip olmasıdır. Hümik asitler, klasik kullanımları olan organik gübre ve yakıtın yanı sıra tıbbi preperatlarda yardımcı madde olarak değerlendirilmektedir. Hümik asitler petrol ürünleri ile kirlenen yer altı su kaynaklarından aromatik hidrokarbonların bertarafını sağlamakta da kullanılmaktadır. Doğal ve sentetik toprak özütleri, özellikle toprak tesviyesi ve toprak ıslahı maddeleri olarak tarım ve ilgili endüstrilerde yaygın bir biçimde halen kullanılmaktadır. Buna ilaveten, doğal ve sentetik toprak özütleri bahçe, peyzaj ve içme suyu çalışmalarında katkı maddesi olarak işlenmektedir.
Hümik asitler tarımda, hayvan beslemede ‘büyümeyi uyarmak’ için sıvı ve katı formlarda kolay bulunabilir hammaddelerdir. Faust’a göre hümik asitler mahsul verimini de içeren bitki büyümeyi %10-30 oranında artışla etkilemektedir. Hümik asitler veteriner ilaç tedavisinde de kullanılmıştır. Tavuklarda sodyum humatın farmakokinetik özelliği üzerine geniş bir biçimde çalışılmıştır. Humat bileşikleri tavukçulukta besi yemi katkısı olarak kullanılmaktadır. Humatlar yeme katıldığı zaman tavuk ağırlık veriminde ortalama %5-7 artış ve ölümlerden de ortalama %3-5 oranında azalma sağlamıştır. Mümin Dizman (1998) geliştirdiği hümik-fülvik asit içeren Olvit isimli üründe yumurta tavuklarının yumurtalarındaki kırılma oranını %10 oranında azaltmıştır. Ayrıca, yumurta pH'ının yükselmesi ile de yumurta sarısının koyuluğunda artış gözlemiştir. Dizman, broiler tipi tavukçulukta 0.5 mgr/ml/gün dozla uyguladığı hümik maddelerle yemin ete dönüşümde artış sağlamıştır. Gumboro, E-koli gibi hastalıklara karşı hümik maddelerin antiviral ve anti-mikrobiyal özelliğinden dolayı da büyük bir başarı elde etmiştir. Büyükbaş hayvanlarda ise içmesuyu ile verilen Olvit'in (hümik-fülvik asit) süt verimi ile yağ oranını arttırdığını ve hastalıklara karşı mukavetin güçlendiğini gözlemiştir. Çetin ve arkadaşları (Ankara Üniv Vet Fak Derg, 53, 165-168, 2006) yaptığı çalışmada yumurta tavuklarında rasyona ilave edilen humat ve organik asitlerin bazı kan parametreleri üzerine etkisini incelemişlerdir. Çalışmada, humat verilen grupta eritrosit sayısı ve hemoglobin miktarında artma gözlenmesi, Banaszkiewick ve Drobnik’in deney hayvanlarında verilen hümik asidin globülin, hemoglobin ve hematokrit düzeyleri ile alyuvar sayısını artırdığı yönündeki bulguları ile benzerlik göstermiştir. Humatın bu etkisi, demir veya globülin miktarını artırmasına bağlanmışlardır. Ayrıca, humat ilave edilen yemle beslenen sığırların hemoglobin düzeyinin arttığı yönündeki bildirimler ile hümik asidin demir ve çinko gibi metallerin hücre membranından geçişlerini kolaylaştırdığı ve humatların demir emilimini artırdığı yönündeki bildirimler de bulgularıyla desteklenmiştir. Fuchs ve ark., hümik asidin demir tutulumunu artırıcı etkisinden dolayı demir eksikliğine bağlı anemilerde tedavi amacıyla kullanılabileceğini bildirmiştir. Çetin ve ark., çalışmalarında humat ve organik asit ilavesinin heterofil oranını artırdığı tespit etmişlerdir. İnsanlarda humatın granülositlerin işlevlerini ve adhezyonunu artırdığı yönündeki bildirimler bulgularını destekler nitelikte olmuştur. Sonuç olarak, tavuklarda rasyona ilave edilen humatın heterofil oranı, eritrosit sayısı ve hemoglobin miktarını artırmasına karşılık, organik asitlerin ise yalnız heterofil oranını artırdığı tespit edilmiştir. Bu sonuçlara göre, özellikle humatların eritrosit sayısını ve hemoglobin miktarını artırmak suretiyle anemilere karşı, heterofilleri aktive etmek suretiyle de bakteriyel enfeksiyonlara karşı koruyucu rol oynayabileceği ve akut bakteriyel enfeksiyon vakalarında mortaliteyi azaltabileceği düşünülmektedir.

Hümik asitlerin polimerleri birçok özelliklere sahiptir. hafif ağırlıklı organik maddeler gibi diğer biopolimerle reaksiyona girme kabiliyeti mevcuttur. İnorganiklerle, özellikle, metallerle şelat kompleksleri yapabilmektedir. Toprak ekstrakları (özütleri), özellikle hümik asitler, birçok metali bağlamaktadırlar. Bu yönleri ile hümik asitler toprak ıslahında ağır metal kirliliğini bertaraf etmede, kazan besi suyunda kışır önlemede ve insan sağlığında böbrek taşı giderimi, eklem bölgelerindeki kireçlenmeleri çözmede kullanılmaktadır.

Toprak özütleri antibiyotik üretimi için etkili ana katkı maddeleridir. Mikrobiyal büyümenin uyarılması derecesi; türlere, kültür ortamına ve çevreye büyük oranda bağımlıdır. Hümik asitler birçok hastalığın tedavisinde çok eskiye dayanan bir deva bulma şekli olarak kullanılmaktadır. Ghabbour ve arkadaşları “pilayella littoralis” isimli yosundan hümik asit elde etmişlerdir. Ayrıca, insan ve hayvanların midesinde hümik asit olduğunu tespit etmişlerdir. Rıdvan ve arkadaşları hümik asitlerin kanla beraber sirküle olduğunu ve karaciğerde metabolize olduğunu göstermişlerdir. Hümik asitler ağız yolu ile hayvanlara verildiği zaman vücuda giren ağır metallerin zararlarının azaldığını ve tarım ilaçlarının olumsuz etkilerini bertaraf ettiklerini tespit etmişlerdir. Golbs ve arkadaşları hümik asitlerin risk içermeksizin, gebeler dahil, hayvanlarda hastalıklara karşı koruyucu ve “şifalı” bir etkiye sahip olduklarını bulmuşlardır.

Hümik asitler toprakta, bitkide, hayvanlarda ve insanlarda var olan güvenli maddelerdir. Besin zincirinin doğal bir parçasıdır. Hümik asitler yaşayan organizmaların metabolizmalarında, mineral transferinde ve besinlerin ölü dokularının kompostlanmasında rol oynarlar. Birçok teknik makale hümik asitlerin güvenli maddeler olduklarını tescil etmişlerdir. Moskova Drepropetrovish Tarım Enstitüsündeki bilim adamları; doku hastalıkları ve doku kimyası metotları ile kan, kalp-damar sistemi, iç organlar ve hayâtiyet taşıyan önemli organlara karşı hümik asitlerin zararsız olduklarını tespit etmişlerdir. Hümik asitler alerjik reaksiyonlara, diğer ilaçlara bağlı anafilaksiye sebebiyet vermez. Hümik asitler sterildir. Embriyo-toksik özellik göstermezler. Doğal olarak oluşan hümik asitlerin toksik özelliği yok denecek kadar azdır. Farelerde LD50 değeri 11500 mg/kg ca (canlı ağırlık)’dır. Fakat farelerde peranteral yolla ve tavşanlarda 163.5-205.8 mg/kg ca olarak karın zarından verildiği zaman zehirlidirler. Farelerde 30 günlük zehirlilik çalışmalarında 100 mg/kg ca/gün konsantre hümik asitin ve onun sodyum tuzlarının oral doz seviyeleri hayvanın hareketlerinde olumsuz bir tavra ve klinik rahatsızlıklara sebebiyet vermemiştir. Aynı sonuçlar köpeklere de 300 mg/kg olarak 90 gün boyunca uygulanarak elde edilmiştir. Konsantre hümik asitlerin 90 gün boyunca 1000 mg/kg ca/gün olarak yemle verilmesi ile fare ve tavşanların gastrointestinal bölgesindeki pH değerleri üzerine olumsuz etkisi olmamıştır. Konsantre hümik asitin 50-150 mg/ml dozlarda ve sodyum humatın da 500-15000 mg/ml dozlarda kullanılması çift insan fibroblastındaki veya bebek hamster ve tavşanların böbrek hücrelerindeki ani sapmaların artmasına sebebiyet vermemiştir. Her iki formül de %0.1-%0.5 oranlarında metabolik aktivasyonun hem varlığında hem de yokluğunda Salmonella typhimurium TA98 ve TA100’daki mutajenik harekete neden olmamıştır. Buradan şu sonuca varabiliriz: Hümik asitler mutajenik değildirler. Hümik asitlerin 15 dakika ve 1200C’da ısıl işleme tabi tutulması mutajenler üzerindeki engellyici etkilerini değiştirmedikleri rapor etmişlerdir.

Kansere sebebiyet verip vermediği üzerine herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Böyle bir veriye ihtiyaç duyulmamasının sebebi ise kullanılan bileşiklerin uzun dönem uygulamalarında karserojene potansiyellik göstermemeleri ve yine kullanılan test yöntemlerinde mutajenik harekete neden olmamasıdır. Kalıntı çalışmalarında domuzlara ağızdan 30 gün boyunca 500 ve 2000 mg/kg ca/gün humocarb ve konsantre hümik asit (16:1 oranında) verilmiştir. Aynı karışım koyunlara 1000 ila 2000 mg/kg ca/gün olarak verilmiştir. Çalışmalar neticesinde fotometrik metotla herhangi bir hümik asite kan plazmasında, karaciğerde, kaslarda ve böbrekte rastlanmamıştır. Fakat analitik metotların yetersizliği nedeni ile sonuçlar sınırlı bir anlam taşımaktadır. Laub Biochem tarafından yapılan bir başka toksisite çalışmasında toplam güvenlik seviyesi 50 mg/kg ca seviyesine kadar çıkmıştır. Tavukların besi rasyonlarına verilen humatlar belirlenemeyen ölümleri %3 ila % 5 oranında azaltmıştır. İneklerin yemine verilen humatların süt kimyasında herhangi bir değişikliğe neden olmadığı gözlenmiştir.

Hümik asitlerin 20-2000 ppm aralığındaki konsantrasyonlarının oldukça etkili olduğu gözlenmiş ve bu miktarın hiçbir şekilde sitotoksik olmadığı anlaşılmıştır. Hümik asitler geniş bir alanda antiviral hareket göstermektedirler. Hümik asitler zehirli olmayan maddelerdir. Doğal olarak oluşan hümik asitlerin zehirliliği oldukça azdır. İltihaplanmaya veya enfeksiyonlara sebebiyet veren durumları bertaraf eden maddelerin özelliğini gösteren hümik asitler uzun bir süre “koca karı” ilacı olarak birçok sağlık probleminin tedavisinde kullanılmıştır. Laub Biochemicals “hümik asitlerin geliştirilmiş ilk, doğru ve en geniş alanda antiviral maddeler olduğunu” söylemektedir. Koksaki A9, HSV-1, HSV-2, HIV gibi enfeksiyonlarda çalışmalar yapmışlardır. İlaçların yanı sıra, hümik asitler kan ürünlerinin virüslerden uzaklaştırılmasında kullanılabilmektedir.

Hümik asitler anti-mikrobiyal özellikler göstermektedirler. Doğal hümik asitler sentetikleri kadar C. albicans, Ent. cloacae, Prot. vulgaris, Ps. aeruginosa, S. typhimurium, St. aureus, St. epidermidis, Str. Pyogenes gibi türlere karşı önleyici bir durum sergilemişlerdir. Aynı zamanda hümik asitler anti-viral özellikler de göstermektedirler. Özellikle retroviruslere karşı oldukça etkilidir. Ayrıca koksaki virüs A9 , HSV-tip 1, HSV-tip 2, HIV, grip virüsü tip A ve grip virüsü tip B türü virütik patojenler hümik asitlerin oldukça etkilediği türlerdir. Hümik asitlerin enzimatik sentezi ile enzimatik olmayan sentezi arasındaki kıyaslama şu neticeyi göstermiştir; enzimatik sentezli hümik asitler enzimatik olmayanlardan on kat daha etkili biçimde HSV Tip 1 ve Tip 2’yi tedavi etmiştir. Hümik asitler ayrıca hücre bağışıklığını uyarmaktadırlar. İnsan papilloma virüsü-HPV’yi önlediği tespit edilmiştir. Hümik asitler rahim ağzı iltihabına (cervicitis) şifa olmuştur. Hümik asitler tarafından “heparin” türü bir hareket gösterilmektedir. Ayrıca hümik asitler “östrojen”e benzer hareket sergilemektedirler. Bu durum, onların rahim kanseri kontrolünde fonksiyonlarının etkili olduklarını hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda göstermişlerdir.

Hümik asitler dahil anti-viral maddelerin sitotoksik etkileri biyolojik ve biyokimyasal test metotları ile değerlendirilmiştir. Doğal olarak oluşan hümik asitlerin insan dış yüzeyine ait kan lökositleri için hücre zehirlemesi 1-9 mg/ml dozda gerçekleşmemiştir. Buna ilaveten MT-2 hücreleri için hidrokuinondan hazırlanmış sentetik bir hümik asit yaklaşık 600 mg/ml dozda uygulanmıştır. Doğal olarak oluşan toprak maddelerinden damıtılan hümik asitlerden elde edilen ilaçların hem karserojene hem de mutasyona neden olmadıkları tespit edilmiştir. Hümik asitlerin doğum öncesi, embriyotoksik ve teratojenik etkileri günlük 5-50 mg/kg ca doz seviyelerinde gözlenmiş ve olumsuz bir neticeye rastlanmamıştır.

Hümik asitlerin anti-viral mekanizması virüslerin hücreye hücumunu ve transkripsiyon ile transkripsiyon öncesi hazırlıkların bloklaşmasını önlemekle gerçekleşmektedir. Hümik asitler virütik zarfların üzerine açıktan yapışmaktadırlar; örneğin, HIV gp120 gibi. Ayrıca, hümik asitler hücresel reseptörlere virüslerin ileri boyutta yapışmasına mani olmaktadırlar. Humat bileşikleri, HIV-1 enfeksiyonun meydana gelişimini güçlü bir şekilde engelleyen, ihmal edilebilir zehirliliğe sahip, bağışıklık hücresi koruyucu etkileri olan, topraktan ayrıştırılan ve hümik asitlerden doğal olarak oluşan maddelerdir. Sentetik humatlar doğal benzerleri kadar suda çözülebilir amorf katılardır. Yaşayan organizmaların dışındaki yapay ortamda sentetik humatlar ve doğal bir benzeri 25 mg/ml konsantrasyonda hücre zehirlemesi yapmadan HIV-1’i tamamen engellemiştir. Aynı çalışmada karşılaştırma bakımından AZT, HIV-1’i 60 mg/ml konsantrasyonda dikkate değer hücre zehirlenmesi ile önlemiştir. Sentetik humatlar ve doğal bir benzeri olan hümik asit, enfeksiyona uğramış T hücreleri limfoma’da ve monosit hücre hatlarında HIV-1’i etkili bir şekilde engellediği tespit edilmiştir.

Kalsiyum hidroksiapatit oldukça önemli osteokondüktif bir maddedir. Bu madde ana dokuyu yeni kemik dokularının oluşumunun depolanması için “kılavuz” olarak desteklemektedir. Fakat, kalsiyum hidroksiapatit oldukça yavaş emilmektedir. Sentetik hümik asitle aşılanmış kalsiyum hidroksiapatit dikkate değer biçimde emilme işlemini uyarmaktadır. ‘X-ray diffraction’ analizi ile belirlendiği üzere hümik asitlerin kollajen lifleri ile hidrojen bağı kadar kovalent bağ ve çapraz bağ teşekkülü sağladığı görülmüştür. Ayrıca tendon mukavemetinin %75 oranında arttığı tespit edilmiştir.

Hümik asitlerin böbrek taşını (kalsiyum oksalat) bertaraf ettiği tespit edilmiştir (Dizman, 2006). Hümik asitler, güçlü iyon değiştirici olmaları sebebi ile kalsiyum oksalatın kalsiyum iyonunu aşağıda resimde görülen mekanizma ile bağlayarak böbrek taşını yok etmiştir. Yine böbrek taşlarından ürat taşlarını da idrar pH'ını yükselterek çözünür hale getirmiş ve idrarla atılmasını sağlamıştır.

Doğal ve sentetik hümik asitler 14 günlük test süresince 100-300 mg/gün doz seviyesinde insanlardaki gronülositlerin fagositik ve bakteriyolojik hareketlerini uyardığı tespit edilmiştir. Burada 600 mg/gün doz seviyesinde gronülositlerin bakteriyolojik ve fagositik özelliklerinin geçici ve önemsiz olarak arttığı da bulunmuştur.

Hemostaz üzerine doğal ve sentetik hümik asitlerin etkileri çalışılmıştır. Hümik asitlerin 100-300 mg/kg ca doz seviyesinde kanama zamanı, pıhtılaşma zamanı, thrombin zamanı, prothrombin zamanı, kaolin-sefalin zamanı, oglobulin erime zamanı, fibrinojen konsantrasyonu, platelet sayımı veya ADP-trombosit kümeleşmesi üzerine etkisi olmamıştır.

Farelerde karaciğerin 2/3’nün hepatektomi ile alınmasından sonra karaciğer dokusunun yenilenme görevini test etmek maksadı ile doğal hümik asitlerin etkisi üzerine bir çalışma yapılmıştır. İlk olarak, hümik asitlerin 20 mg/kg ca/gün dozdaki kısa dönem uygulaması ornithine dekarboksilaz hareketini engellemiştir. Ayrıca, karaciğerin genel onarma kabiliyetinde azalma, DNA, RNA ve spermidin eldesinde düşüşe sebebiyet vermiştir. Bunun aksine, uzun dönem çalışmada hümik asitler ornithine dekarboksilazı uyarmış, karaciğerin toplam ağırlığında artış sağlanmış, RNA ve DNA seviyeleri kadar spermidin ve histamin miktarında da artış sağlanmıştır. Bu tespit edilen etkiler hümik asitlerin poliamin biosentezini engellemesi nedeni ile olmaktadır.

Turbadan elde edilen hümik asitlerin 40-360 mg/ml konsantrasyonda verildiği zaman fare karaciğer mitokondrisinde solunumu uyardığı tespit edilmiştir. Hümik asitler yaşayan organizmaların dışındaki suni çevrede mitokondride oksidatif fosforilasyonun verimini 40-400 mg/ml konsantrasyonda arttırmıştır.

Sodyum humatın Co-radyasyonun ölümcül dozlarına maruz bırakılmış melez farelerin ortalama ömrünü uzattığı bulunmuştur.

Hümik asitlerin sitokin üretimini uyardığı tespit edilmiştir. Ayrıca sitokine ilaveten interferonları ve tümör nekroz faktörüne uyardıkları tespit edilmiştir.

Histopatolojik çalışmalar göstermiştir ki doğal olarak meydana gelen hümik asitler timüs bezini uyararak morfolojik değişikliğe sebebiyet verebilmektedirler.
Doğal hümik asitler, koruyucu olması bakımından, farelere verildiğinde etanolun mide mukozasına yapmış olduğu zararı büyük ölçüde bertaraf etmişlerdir. Ayrıca hümik asitler deneysel olarak mide ve on iki bağırsak ülserine maruz bırakılmış işlemin tedavisinde hızlı ivme sağlamıştır.

Lipozom-kapsüllü veya serbest sodyum humatlar tavuklara intra-kardia’dan, ağızdan veya deri altından verilmiş ve bir çeşit farmakokinetik değerler tespit edilmiştir. Lipozom-kapsüllü sodyum humatın kan temizliği, serbest sodyum humattan veriliş tarzına bakılmaksızın daha yüksek olmuştur. Fakat ekstravasküler verildikten sonraki ‘yarı ömrün bertarafı’ intra-kardia’ya verilme sonrasından daha uzun olmuştur. En yüksek ilaç konsantrasyon değerleri sodyum humatın kan sirkülasyonu içine enjekte edilmesi ile nüfuz edilişinin çok yavaş olduğunu göstermiştir. Sodyum humatın biyolojik olarak elverişliliği veriliş metoduna ve doz miktarına bağlıdır. Serbest sodyum humatın intra-kardia’dan veriliş şeklinin yanı sıra deri altından verilmesinin biyo-elverişliliği oldukça yüksek olmuştur. Sentetik hümik asitler %1 su/yağ emülsiyonu ile hızlıca dermisten içeri girdikleri ve daha sonra da dikenli tabaka içinde bir hazne oluşturdukları tespit edilmiştir.

Hümik asitler organik ve inorganik polimerik bileşikler içeren kompleks karışımlardır. Bu karışımların içerikleri toprağın türüne ve özümleme metotlarının tipine göre değişiklikler arz etmektedir. Hümik asitlerin kimyasal özelliklerini tespitte kullanılan teknikler şu şekilde sıralanabilir: kapillari elektroforez, ultrasantrifugasyon, elektro paramagnetik rezonans ve infrared spektroskopi, değişik solvent ve diğer ayrıştırma metotları, gaz kromotografi, gaz kromotografi-kütle spektrometri, jel-geçirgenlik kromatografi, HPLC, kütle spektrometri ile, NMR ve poliakrilamid jel elektroforez.

Hümik asitlerin kimyasal olarak çok iyi tarif edilememiş olmalarından dolayı, doğal olarak oluşanlarına benzer fizikokimyasal özellikler içeren sentetik hümik asitlerin hazırlanışı oldukça zordur. Fakat bu alanda birçok dikkate değer gelişmeler olmaktadır. Üç genel strateji geliştirilmiştir. Bütün stratejiler başlangıç olarak hidroksibenzoik asite bağlıdırlar. Daha sonra daha büyük molekül elde edebilmek için kendi aralarında başlangıç molekülünü polimerize etmektedirler. Bu metotlar mikrobiyal, kimyasal ve enzimatik olarak meydana gelme şeklinde değişiklikler arz etmektedir. Robert-Gero ve arkadaşları hümik asitlerin mikrobiyal orijinlerini tanımlamışlardır. Klocking hümik asitlerin kimyasal sentezini gerçekleştirmede öncülük etmişlerdir. Hümik asitlerin kimyasal sentezinde dikkate değer başka çalışmalar aurintrikarboksilik asit, türevleri veya ilgili bileşikler üzerinden Clercq ve arkadaşları tarafından çalışılmıştır. Hampton, hümik asitlerin enzimatik katalitik sentezini 1960’lı yılların başlarında hazırlamıştır. Ayrıca, Hampton, enzimatik olarak okside olmuş fenollerin fitopatojenik virüsleri pasifize ettiğini bulmuştur. o-difenol oksidaz, hümik asit benzeri maddelerin enzimatik sentezi için kullanılmıştır.

Referanslar

  1. Di Chen, et. al; Int. J. Mol. Sci.; 2008, 9; 1197.
  2. Shan He, et. al; Int. J. Mol. Sci. 2008, 9, 853.
  3. R. Klocking and M. Sprossig; Experientia; 1972; 28 (5) p 607.
  4. DeAnn J. Liska, Ph.D.; Alternative Medicine Review; Volume 3, Number 3; p.189; 1998.
  5. Herman Autrup; Carcinogenesis; vol 11; no.5; p.708; 1990.
  6. F. Peter Gungerich; Carcinogenesis; vol.21; no.3; pp.345-351; 2000.
  7. Hasan Mukhtar and Nihal Ahmad; Am J Clin Nutr; 2000; 71; p.1701S.
  8. A. Lale Doğan, Dicle Güç; Hacettepe Tıp Dergisi 2004; 35: 34–42.
  9. Joshua D Lambert, et. al; Am J Clin Nutr 2005; 81(suppl): 288S–289S.
  10. Robert J Nijveldt,et.al.; Am J Clin Nutr 2001; 74: 419.

Editör: Mümin DİZMAN' a bu faydalı çalışması için çok teşekkür ederiz.

WWW.LEONARDIT.WEBNODE.COM.TR

—————

Geri


İletişim

LEONARDİT E- SİPARİŞ

HAVRAN BALIKESİR

0 532 280 9001



www.leonardit.com.tr